Kispet Kelime Anlamı
Kispet, köken olarak Akadçadan Arapçaya, Arapçadan da Türkçeye kisve ya da kisvat kelimesinden geçmiştir. Arapçada anlamı belden aşağı giyilen giysi demektir. Güreş terminolojisinde, vücudun bel aşağısıyla baldırının üstüne kadar olan kısmını kaplayan kuşaksız, düğmesiz, iliksiz olarak deriden dikilen giysi anlamına gelmektedir. Bu kelime bazı yörelerimizde ilk haliyle yani kisvet şeklinde de söylenmektedir.
Kispet kelimesinin dilimize geçmesi, muhtemelen Selçuklular zamanına rastlamaktadır. Selçuklular zamanında her ne kadar güreşler Oğuz töresine göre yapılsa da terminoloji olarak Farsçadan büyük ölçüde etkilenmiştir.
Kispet kelimesi de önce Arapçadan Farsçaya daha sonra da Farsçadan dilimize geçmiştir. Bazı araştırmacıların iddia ettiği gibi, kispetin yağlı güreşle kültürümüzde var olduğu düşüncesi kanaatimizce yanlıştır. Çünkü Türklerin güreşirken deriden yapılmış giysiler giydiğini, İskit/Saka Türklerine ait kemik bir avadanlık üzerine işlenen güreşçi figürlerinde ve sonrasında 9. yüzyıl civarında oluştuğu varsayılan Manas Destanında görmek mümkündür.
Kispet Nedir?
Kispet; manda, malak, dana, keçi, sığır, gibi hayvanların derilerinden yapılan vaketa ya da vidala cinsi deri kullanılarak dikilir. Hangi hayvanın derisinden yapılırsa yapılsın kispetin dikildiği hayvanın genç olması lazımdır. Çünkü genç hayvanların derisi sağlam ve yumuşak olur, dolayısıyla pehlivana güreşirken zorluk vermez. Pehlivanın kispet içinde rahat etmesi, kispetin vücuda uyumlu olması çok önemlidir. Eğer kispet pehlivanı rahatsız edecek ve hareket kabiliyetini sınırlayacak kadar dar ya da rakibine kolay oyun verdirecek kadar bol olursa pehlivanın ortaya koyacağı başarıyı etkiler. Eski pehlivanlar bu durumu “Kispet, pehlivanın yarısıdır” diyerek açıklamaktadırlar.
Eskiden kispetler çoğunlukla manda derisinden yapılırdı. Koca Yusuf, Kurtdereli, Adalı Halil, Kara Ahmet gibi sallı (iri vücutlu) pehlivanlar manda derisinden yapılmış kispet giyerlerdi. Bunların ağırlığı 13 kg. ile 17 kg. arasında değişmekteydi. Yeterince ağır olan bu kispetler yağlanınca daha ağırlaşıyorlardı. Hatta Seyahatname’de Edirne Güreşçiler Tekkesini anlatan Evliya Çelebi, 50-60 kg. ağırlığındaki camız derilerinden yapılmış kispetlerden bahsetmektedir.
1963 yılından sonra manda derisi kispetlerin yerini bugün ağırlığı 2 ile 4 kg. arasında değişen dana derisinden kispetler almıştır. Kispet ustası Uğur Kesen’e göre bunun nedenleri arasında kiloları yüz yirmiyi aşan pehlivan neslinin azalması ve güreş yapılan meydanların iyi tanzim edilmiş olması yer almaktadır. Teknolojinin bu denli gelişmediği 1960’lı yıllardan önce kispetler elle dikildiği için zorluk ve zahmetinin yanında sabır ve sebat isteyen kispet ustalığı her saracın yapabileceği bir iş değildi. Kesiminden, kalıplanmasına kadar tamamıyla geleneksel usullerle üretim yapan kispet ustaları gelişen teknolojiyle birlikte kispetin bazı yapım aşamalarında teknolojiden faydalanma yoluna gitmişlerdir. Yaşayan kispet ustalarından İrfan Şahin’le yaptığımız görüşmede günümüzde kispet yapımı hakkında şu bilgiler elde edilmiştir:
Kispet Nasıl Yapılır?
“Kispet yapımında derinin önemi büyüktür. Deri hayvanın sırtından yüzüldüğü zaman bir iki saat içinde kokuşur. Bu şekilde olursa o hayvanın derisinden hiçbir şey olmaz. Bunun yerine yüzülür yüzülmez deriyi tuzlayıp ters çevirmek ve ivedilikle tabakhaneye yetiştirmek lazımdır. Tabakhanede de çeşitli kimyasal işlemlerden geçtikten sonra deri kokuşmaz. Deri seçerken özellikle genç hayvanların (2-2,5 yaşında) derisini almaya, işlemeye özen gösterilir. Bundan sonra pehlivanın kilosuna göre kesim işlemine geçilir.
Kispet yapımında derinin en güzel ve temiz yerleri kullanıldığı için iki tane dana derisinden bir kispet çıkar. Deri genelde makasla kesilir ancak bazı kalın yerlerini kesmek için ‘bıçkı’ denilen alet kullanılır. Kispet 40-45 parçadan meydana gelir, öncelikle üç parça olarak kasnak denilen kemer kesilir ve içine sertleştirici bir madde konularak dört parça olur. Bu esnada içine urgan konulur. Bu urganın sağlam olması önemlidir. Çünkü pehlivana hasmı kazık vurduğu zaman kispetin belinden çıkmamasını sağlayan urgandır, eğer urgan sağlam olmazsa kispet belden çıkar ve pehlivan yenik sayılır.
Kasnaktan sonra bacaklar ve akabinde ara parçası (hazne-apuç) kesilir. Kesim işi tamamlandıktan sonra kesilen parçalar bali gibi yapıştırıcılarla yapıştırılarak kalıplanır, özel demirlerinin üzerinde birkaç saat kuruması beklenir. Eskiden yapıştırma işi ‘çiriş’ denilen bir maddeyle yapılırdı. Bu çiriş bilhassa İzmir tarafında yetişen bir otun kökünün kurutularak, un haline getirilmesiyle üretiliyordu. 1970’li yıllardan sonra bugün kullanılan solüsyonlar çıkınca çiriş de onu yapan ustalar da kayboldu.
Yapıştırma işlemi bitip de yaklaşık iki saat içinde kalıplar kuruyunca tunçtan yapılmış muştayla şekil verilir. Muşta buruşuk ya da iyi yapışmamış deriyi elverişli hale getirir. Bu aşamadan sonra makineye geçilir ve dikiş işlemi başlar. Kispetin üzerinde bol miktarda dikiş olmasının nedeni, güreşirken pehlivanların kispeti kolay kavranmasını engellemektir. Dikiş deriyi sertleştirir ve pehlivanların kispetten kavrayarak hasmını kaldırmasına mani olur, ancak deri yumuşak olursa kispetten kavrayarak rakibini kolaylıkla kaldırırlar.
Eskiden sertleştirme işi daha basit yöntemlerle yapılırken, günümüzde nakış gibi işlenerek derinin daha kavi olması sağlanmaktadır. Kispetin iç kısmı gayet temizdir ve içinde asla düğüm olmaz. Kispet, vücudun eklem yerlerine ve direnç merkezlerine göre hesaplanarak yapılır. Bu direnç merkezleri dikişlerin bitiştiği yerlerdir. Buralara iki tane önde, iki tane arkada olmak üzere dört tane yuvarlak konulur ki bunlara ‘toparlak’ denilmektedir. Bu kaba dikiş işleminden sonra tüm işlemler ‘biz’ yardımıyla yapılır. Kispetin geri kalan dikişleri iki iğne yardımıyla altlı üstlü dikilmek suretiyle bir gün boyunca elle dikilir. Genel dikim işlemi sonlandıktan sonra pehlivanı vurmasın diye kispetin iç parçaları dikilir. Eskiden dikim işinde pamuk ipliği kullanılırdı. Dayanıksız olan bu iplik yerine günümüzde polyester ip kullanılmaktadır.
Kispet tamamlanıp bir yere gönderilirken üzerine kırmızı kurdele konulur. Bu şekilde kurdeleli olan kispetin yeni olduğu anlaşılır. Bazen kurdele, kispetin bacak kısımlarına da konulur, bunun anlamı kültürümüzde kırmızı kurdele kullanımıyla aynı paralelliktedir. Kispet yapılırken önünün biraz aşağıda olmasına dikkat edilir. Önü aşağıda, arkası biraz daha yularda olan bu özel şekle pehlivanlar arasında ‘Kurt ağzı’ denir. Eğer kispetin kasnak kısmı pehlivanın göbeğinin üstüne gelirse, yani kispet kurt ağzı olmazsa pehlivanı kusturur.”
Kispetin Parçaları
- Kasnak: Kispetin bele gelen kısmıdır ve en önemli yeridir. Bu kısım dört parmak genişliğinde olur. Pehlivanın rakibi tarafından birçok oyun bu bölümden yapılmaktadır. Bu nedenle, kasnak bölümü pehlivanın hasmı tarafından kolay kolay elle kavranmaması ve kasnakla ilgili oyunlarda pehlivanı tartabilmesi için beş altı kat deriden yapıldığı gibi üç dört kat deriden yapılarak içine kösele tarzında sert malzeme konulabilir. Kasnağın içe gelen kısmının üst tarafında kasnağı açıp kapamak için ip geçirilmiştir. Bu ip kasnağın ön kısmında yer alan ve “şak” diye isimlendirilen bir yarıktan geçirilerek bağlanır ve kasnak bele oturtulmaya çalışılır. Bu ip urgan ipidir ve günümüzde İzmir Tire’den özel olarak temin edilmektedir
- Hazne: Kispetin apış arasına gelen kısmıdır. Apış diye de adlandırılan bu kısım iki kat deriden yapılır ve pehlivanın apış bölgesini acıtmaması için yumuşak yapılmasına özen gösterilir.
- Arka: İsminden de anlaşılacağı gibi bu kısım kispetin arka tarafına gelen kısımdır ki rahatlık açısından biraz bol yapılır.
- Oyluk: Kasnaktan dize kadar olan kısımdır. Dar olmasına rağmen vücudu sıkmayacak şekilde yapılmasına itina gösterilir. Usta kispetçiler oyluğun öne gelen kısımlarını dikişlerle çeşitli şekiller yaparak süslerler.
- Paça: Kispetin dizden şirazelere kadar olan kısmıdır. Şirazenin iç kısmına keçe veya bez konularak üç kat olacak şekilde baldıra üstten bir ip vasıtasıyla sarılır. Paça sarılırken üç kat olarak sarılır. Bunlardan birinci kat şeriat, ikinci kat tarikat, üçüncü kat ise hakikate işaret eder ki, “şeriatte üstü var ol, tarikatte payidar ol, hakikatten haberdar ol” anlamına gelmektedir. Paça ile etin arasına konulan keçeye “paçabent” ya da “keçebent” denilmektedir. Paçanın bu şekilde sıkı bağlanmasının sebebi kasnak gibi bu bölümden de çok oyun çıkmasındandır. Parmakların paçaya girmemesi çok önemlidir. Hatta güreşte boyunduruk vurmak yasak olduğu halde paçayı kaptıran pehlivana boyunduruk vurma hakkı tanınmıştır.
- Şiraze: Kispetin en alt kısmıdır. Bazı kispet ustaları şiraze kısmını süslü olsun diye üçgen biçiminde kesik kesik yapar.
- Ayna: Kispetin dize gelen kısmıdır. İkinci bir deri ile sağlamlaştırılmıştır.