Halılar üzerine ciddi araştırmalar, 113 yıl kadar önce 1891’de Viyana Halı Sergisi kitabının yayımlanmasıyla başlamış olup bu kitapta bazı eski halılara âdeta dinî bir önem verilmiştir. 1891’de K.K. Österreichischen Handels-Museumbu sergiden üç ciltlik folio yayımlamış, bazıları renkli olarak en mühim parçalardan 100 levha ile resimlendirilmiştir. Bu eseri 1907’de bir ek cilt, 1908’de Martin’in Halı Tarihi ve nihayet 1911’de Münih sergisinin büyük kitabı takip etmiştir. Martin’in çok pahalı, büyük ve kıymetli kitabı, bir sıra ciddi kitapların gittikçe artan sayıda yayımlanmasına yol açmış, kitapların yayımını teşvik etmiştir. Ayrıca çeşitli dergilerde yayımlanan yüzlerce makale, halı sanatını saygın bir duruma getirmiştir.
Daima Türklerin yaşadığı ülkelerde ortaya çıkan halının tarihi, sıkı sıkıya Türklere bağlıdır. Büyük Selçuklu Sultanlığı devrinde kurulan devletlerle, bunun tekniğini önce İslam âlemine sonra bütün dünyaya tanıtan da Türkler olmuştur. Bununla beraber Büyük Selçuklulardan halı kalmamış, Anadolu Selçuklularından gelen Konya halıları yirminci yüzyıla kadar gelişen halı sanatının temeli olmuş, yedi asır boyunca Türk halı sanatı aralıksız, daima yeni tiplerin yaratıldığı parlak bir gelişme göstermiştir.
Altaylarda beşinci Pazırık kurganında (mezarlıklar), buzullar içinden çıkarılan en eski halı Asya Hunları bölgesinden gelmektedir. Aslında bunun bulunduğu yer, kürk ve hayvan postunun hâkim olarak kullanıldığı bir bölgedir. Asya Hunları bu motifleri maden eserlerinde de değerlendirmişlerdir.
Beşinci kurganda bulunan bu halı inanılmaz inceliği, yüksek kalitesi, motiflerinin zenginliği ve özellikleri ile dikkati çeker. Buzul hâline gelmiş bir kurgan odasında, mumyalanmış ölü at, dört tekerlekli araba ve diğer ev eşyaları arasında bulunan bu halı, ilk defa 1953’te yayımlanarak çok geniş ilgi uyandırmış, daha sonra etraflıca tanıtılmıştır. Halı 1,89×2 m boyutlu ve çok ince yünden (iplik) yapılmış olup 10 cm2 de 36.000 Gördes düğümü ile inanılmaz ve daha sonraları erişilmemiş bir ustalık eseridir. Halı, süvari figürlerinden geniş bordur, geyik figürlerinden ikinci geniş bordur, grifonlardan bir iç ve bir dış dar bordur, zeminde 24 kare hâlinde haçvari çiçeklerden, kırmızı zemin üzerine beyaz, sarı ve mavi renklerin hâkim olduğu dama tahtasına benzer bir örnek göstermektedir.
Göktürk Dönemi : Hun İmparatorluğu‟ndan sonra tarihte ilk Türk adı ile kurulan Göktürk devleti bütünleştirici etki sağlayarak Türk sanatına ikinci büyük sentezini kazandırmıştır.
Bu dönemlerde Türklere ve bozkır kavimlerine ait çeşitli kurganlardan çıkarılan, ahşap ve madenden yapılmış heykelcikler, at koşum takımları, kumaş ve keçe örtüleri gibi bulguların üzerlerinin dinî ve sembolik anlamlardaki motifler, yırtıcı hayvan, kartal, ejder kabartmaları ve dağ keçisi gibi hayvan figürleri süslemeleri, bu dönem el sanatlarında da kullanılan önemli bir süsleme olarak görülmektedir.
Sembolik veya dinî unsurları içeren sanat eserlerinin yanı sıra halı, işleme gibi sanatlarda da hayvan figürlerini işlemeleri, Hun devri sanatının Göktürk döneminde de devam ettiğini, bu üsluba verilen önemin ve gelenekselliğin devam ettiğini anlatmaktadır.
Göktürk devrinden kalma bir Çin masalında, Göktürklerin veya Kanglı boylarının şölen sırasında çimenlere, yün halılar serdiği anlatılmaktadır. Nitekim Göktürk Kanglı ve Uygur Kağanlıkları (745–911) devrinde Koço bölgesi, halı üretim merkezi idi. Dil ve edebiyat bakımından bu derece zengin ve ileri eserler verilmiş olan Göktürklerin sanatlarında aynı derecede gelişmiş, fakat birçok soygun ve tahripler yüzünden çok az şey zamanımıza kadar gelebilmiştir.
Uygurlar Dönemi: Uygurların bir bölümü Selenge ve Orhun nehirleri boylarından batıya ve güneye geçerek MÖ II-I. yüzyılda, halı parçalarının dokundukları süreçte geniş Turfan bölgesinde oturmuşlardır. Nesnel kanıtlar günümüze kadar ulaşmamış olsa bile söz konusu halı geleneğinin VII. yüzyıldan itibaren daha da batıya ve güneye yayılmıştır. IX ve X. yüzyılda Hazar Türkleri, ilmikli halı dokumuşlardır. Halıyı, yüz yıl sonra Oğuzlar Anadolu‟ya getirmiştir. Harezm bölgesinde de halı dokunduğu bilinmektedir. 921 yılında bu bölgeyi dolaşmış olan Arap gezgin ve yazarı İbnFadlan da halı dokumacılığı hakkında bilgi vermektedir (Sümer 1993).
Düğümlü halı ve kilim kalıntılarının çoğu, Uygur harfleri ile Türkçe yazılarının bulunduğu, ev ve han harabelerinden çıkmıştır. Uygurlara ait,bey ve hatun resimlerinde de halılar betimlenmiştir. A. Van Gabain,Uygurlar‟dabodhimandala (mürakase) için çizilen ve mabudun sarayını ve evreni temsil eden şekil olarak kullanılan, küçük halılar bulunduğunu tespit etmiştir. Bu yorum Türk halılarının eski motiflerinden bazıları, temsilî anlamları bakımından çok önemlidir.
Uygurlarda ayrıca büyük halılar da vardır. Bunlar büyük çapta ve yalın motifleri ile dikkati çeker. Le Cog,bu halıların motiflerinde de temsilî anlamlar aramıştır. Türkistan‟da bir Uygur şehri olan Khotan‟da, VIII. yüzyılda halı dokunduğu, Doğu Türkistan‟da keçe yapıldığı, VIII. yüzyılın ilk çeyreğinde Buhara‟da güzel halılar dokunduğu, Buhara‟nın halıcılıktaki ününün X. yüzyılda da sürdüğü, yine bu yüzyılın İslam coğrafyacılarının, Buhara‟nın sattığı beğenilen mallar arasında halı (yaygı), seccade (musallayı namaz) ile diğer yaygılardan söz ettikleri, İslam kaynaklarından öğrenilmektedir. Yine aynı yüzyılda,Maveraü‟nNehr bölgelerinde Çaganiyan‟a bağlı Derzenli kasabasında, Aran (Karabağ) ve Doğu Anadolu‟da kilim ve halı dokunduğu Doğu Türkistan‟da Uygurlar devrinden de XI – XIII. yüzyıllarda Uygur Budist Tapınağı‟nda, bir duvar resminde, düğümlü halı üzerinde Uygur hanımlarının resimleri vardır. Türkistan ve Hazar Denizi batısındaki Oğuz-Elleri‟nde halı dokunduğu, Çin ve öteki kaynaklardan; Oğuzların halı kullandıkları “Dede KorkutHikâyeleri”nden öğrenilmektedir. Oğuzlarda halının nasıl kullanıldığı,Oğuznamede denilen 12 hikâyeden oluşan bu destani metinlerde anlatılmaktadır.