“Halı sözcüğü, Orta Asya Türkçe ’sinde “Kalı” ismi ile anılarak, çeyiz ve geline verilen mihir anlamındadır. Kalı sözcüğü ise çeyizin kalıcı olmasından kaynaklı kalı halini alarak, Türk dilinde zamanla “k” harfi “h” ye çevrilmesiyle halı sözcüğüne dönmüştür”.
Halıcılık, Orta Asya, Anadolu, Kafkasya ve İran’da doğup gelişim göstererek hem teknik hem de dokunmuş ürün olarak tüm dünyaya yayılmıştır Asya’yı kuşatan, dağlık ve yüksek yaylaların bulunduğu 30 ile 45 kuzey enlem dereceleri arasındaki Ötüken bölgesi, halının vatanı olarak kabul edilmektedir. Bölgede yaşayan göçebe topluluklar, sert iklim şartlarından korunmak amacıyla yetiştirdikleri koyunların yünlerini kullanarak yaygı ve örtü gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere halı dokumuşlardır. Türkler de bu halı kuşağı içerisinde yer almaktadır.
Türkler, farklı toplum ve medeniyetlerle olan sanat ve kültür ilişkilerinden dolayı, zengin bir kültür hazinesine sahip olmuşlardır. Bu kültür ve sanat hazinelerinden birisi de Türk halı sanatıdır. Çözgü (arış) ipliklerinin üstüne ayrı bir desen ipliği ile değişik şekillerde düğüm atılıp aralarından birkaç sıra atkı (argaç) ipliği geçirilerek sıkıştırılan, aynı yükseklikte yer yer farklı yüksekliklerde kabartmalı olarak kesilmiş havlı yüzü olan dokumalara halı denmektedir.
Türklerin geleneksel sanatı olan halı, sanat tarihimizde haklı olarak seçkin bir yere sahiptir. Türk halı sanatı, Türk tarihinin akışı içinde biçimlenmiştir. Halıya dokuma sanatı içinde karakterini veren düğümlü teknik, ilk kez Orta Asya’da Türklerin bulunduğu bölgelerde ortaya çıkmış; gelişimini Türklerle sürdürmüş ve tüm İslam dünyasına Türkler tarafından tanıtılmıştır.
Düğümlü halıların çok uzun bir geçmişi vardır. Bu tekniğin bulunuşu, göçebe bir kavmin daha kalın ve ısıtıcı bir zemin bulmak arzusu gibi pratik bir nedene dayanmaktadır. Buluntular, düğümlü halının ilk kullanıldığı yerin Orta Asya olduğunu göstermektedir. Büyük sanat değeri kazanacak olan bu dokuma biçimi, Türklerin bulunduğu bölgede ortaya çıkmıştır. Altayların eteğinde, Pazırık kurganlarının birinde bulunmuş olan halı, konunun uzmanlarını çelişik düşüncelere yöneltecek teknik ve dekoratif özelliklere sahiptir. Bu halının Türk düğümü tekniği (Gördes düğümü) ile yapılmış olması, Türk halı sanatının geleneksel tekniğinin çok eski bir geçmişe dayandığını göstermektedir.
Türk düğümlü halılar, ilk kez Anadolu Selçukluların başkenti Konya’da bulunmuş ve Konya, Anadolu Türk halıcılığının merkezi olmuştur. Kayseri, Sivas, Aksaray gibi şehirlerde kurulan halı tezgâhlarında o devrin en güzel halıları dokunmuştur. Selçuklu devri halılarından günümüze ulaşabilenlerin sayısı çok azdır.
Anadolu’da Türk halı sanatı, 13. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar düzenli ve sürekli bir gelişme göstermiş, her gelişmede ise yeni yeni halı tipleri ortaya çıkmıştır. Bu gelişme zincirinin ilk büyük halkası ise Anadolu Selçuklu dönemi halıları olmuştur.
Selçuklu halılarından sonra Türk halılarının ikinci parlak devri XVI. yüzyılda Uşak ve çevresinde yapılan halılarla başlar. Bunlar Anadolu halılarının en önemli grubunu oluştururlar. Bazen çok büyük ölçüde ve zengin desenli olurlar. Çok zengin çeşitleri olan Uşak halılarının iki ana tipi madalyonlu Uşak halıları ile yıldızlı Uşak halılarıdır. Madalyonlu Uşak halılarında örnek, ortada büyük bir madalyonla kenarlarda parça madalyonlardan veya madalyonların çeşitli şekilde sıralanmasından meydana gelir. Halının ortası daima tam bir madalyonla belirtilmiştir.
Günümüzde Yıldızlı Uşak halılarının zemininde Selçuklu halılarında olduğu gibi koyu renkli yıldız motifleri görülür. Madalyonlar yıldız haline gelmiştir ve bunlarda orta belirtilmez. Bu iki tipten madalyonlu Uşak halıları, on metre uzunluğa kadar; Yıldızlı Uşak halıları ise orta büyüklükte yapılmaktadır.
XVI. yüzyılda Uşak halılarının parlak devri devam eder. XVI. yüzyılda bir gerileme başlar, bazı gruplar kaybolur, büyük gruplarda bozulma görülür. Sonraki devirlerde Bergama halıları, kûfi bordürlerden başka Selçuklu halılarından diğer birçok motifleri de devam ettirmişlerdir.