OSMANLI DÖNEMİNDE TEKSTİL

osmanlida tekstil
Tarafından | 9 Mayıs 2017

Osmanlı Devleti’nde Tekstil ve Önemi

Osmanlı Devlet’inde Tekstil Sanayisi çok önemli bir yer tutmaktadır. Bunun ile beraber geçmişten günümüze de epey etkileri vardır. Genel olarak Osmanlıda Tekstile baktığımız da çok önem verilen ve önemli bir yer tutan sanayi dalı olduğunu görmekteyiz.

“Rize şehrinde, dokumacılar, her zaman, yüksek kaliteli dokumaların üretimine yönelmişler, hatta 1855 Paris dünya Fuarı’nda Rize kumaşları, birincilik ödülü almıştı. Ayaklı tezgâhlarda üretilen kumaşlar çeşitli kalitelerde çıkıyordu ve her biri beş topluk birimler halinde satılıyordu. Rize de üretilen 40 farklı tür kumaş vardı ve ‘altınbaş’ adı verilen en kaliteli dokuma, şehirde dokunan en ucuz kumaşların 17 katı fiyata satılıyordu…”

Maraş şehrinde, 1850’lerin sonlarına doğru dokumacılar, yalnızca pamuk veya yün, kaba, çizgili bir tür kumaş üretiminde yoğunlaşmışlardı. 300 tezgâhta, büyük çoğunluğu Müslüman 1.000 tane “zanaatkâr”, ucuz ve sağlam bu kumaş üretiyordu, böylece şehir “bölgede şöhret kazanmıştı”. Bu tarihten bir süre önce, Manchester ipliği kullanmaya başlamışlar, elle eğirilen yöre ipliği kullanımını neredeyse tamamen bırakmışlardı, bundan dolayı yöredeki üreticiler de pamuk yetiştirmekten vazgeçmişti. 20. Yüzyıl başlarında, Maraşlı dokumacılar, yılda, 292.000 kg ithal kırmızı-beyaz iplik ile yörede eğirilmiş 46.000 kg ipliği kullanıyorlardı. Aktif tezgâh sayısı, 1850’lerden itibaren son derece hızlı bir şekilde, beş-yedi kat artmış, 1907 yılında 2.000’e ulaşmıştı. Antep’in uluslararası ihracatı 18. Yüzyıl sonlarında sona ermişti, ama şehrin tekstil sektörü önemini kaybetmemiş, artık Osmanlı pazarına yönelmişti. 1850’lerin sonlarına doğru, çok sayıda Antepli, dokumacılık, kumaş boyama ve deri tabaklamaları yapıyordu.

19. yüzyıl sonlarında, çeşitli faaliyet yerlerinde ipekçilik kolunda çok sayıda kişi istihdam ediliyordu. Bursa yöresinde, 1900 yılı dolaylarında, 150.000 kişi, tam zamanlı veya yarı zamanlı olarak bu sektörde çalışıyordu; Lübnan bölgesinde de, sektör, aşağı yukarı aynı sayıda kişiyi istihdam ediyordu. Bu sayılara, Halep ve Diyarbakır’da ipekli kumaş üreten dokumacıları, ayrıca Edirne, Selanik ve başka bölgelerde iplik eğirenleri ilave etmeliyiz.
Toplam olarak, Osmanlı İmparatorluğu’nda 400.000’den fazla kişi bu sektörde çalışıyordu. Ne var ki, ipekçilik sektörünün önemi, yalnızca çalışan sayısında değildir.
19. Yüzyılda sektörün geçirdiği evrim, Osmanlı imalatçılığının canlılığı ve Batı ekonomileri ile Ortadoğu ekonomilerinin etkileşimi hakkında bize pek çok şey öğretmektedir.

Dokumacıların yeni koşullara ayak uydurma gücü ve dirençliliği ile Osmanlı ipekli kumaş üretiminin 19. Yüzyıldaki genişlemesi, Osmanlı imalatçılığının can çekiştiğine ilişkin kabullerin temelsizligini çok iyi ortaya koymaktadır. İpek iplik üretim kolunun öyküsü de, Osmanlı imalatçıların uluslararası ihracat pazarlarında hangi koşullar altında rekabet ettiğine çok iyi bir örnektir.
Birbirlerinden çok uzak yerlerde birkaç tane fabrika vardı. İlk özel iplik fabrikası muhtemelen Harput’takiydi: Bu fabrika, daha 1864’te faaliyetteydi. Burada Avrupa makineleriyle pamuk ipliği (ayrıca ipek kumaş ve pamuklu dokumalar) üretiliyordu ve bu iplik bir hayli rağbet görüyordu. Makine ekipmanıyla ilgili sorunlar üretim yapılmasını güçleştirirse de, bu fabrika dönemin sonuna kadar pamuk ipliği üretimini sürdürdü.
Çok sonraları, 1899 yılında, devlet Sivas veya Ankara yöresinde, buhar veya su gücüyle işletilecek bir iplik fabrikası kurulması için imtiyaz verdi. Elâzığ’da 1903 yılı civarında kurulmuş, başarıyla üretimini sürdüren bir fabrika ve Gelibolu’da 1913’ten önce bir tarihte kurulmuş bir başka fabrika vardı. Bir Müslüman, Manisa’nın ilk iplik fabrikasını 1910’da kurmuştu; 1911 yılında bir İngiliz vatandaşı Manisa’da bir başkasını açtı.

Makine İle İplik Üretimi

İstanbul,18. yüzyıldan beri İzmir’de oturan bir İngiliz-Fransız ailesi, İstanbul’da Yedikule’de bir iplik fabrikası kurmuştu. Aile mensupları, fabrika kurma imtiyazını 1886’da almışlar, yaklaşık iki yıl sonra da fabrika açılmıştı. Fabrika, ucuz emek ve imparatorluk içi ticaretten alınan vergilerden muafiyeti sayesinde, iş hayatına parlak bir giriş yaptı. 1890 yılında, fabrikada eğirilen iplik miktarı yaklaşık 1,1 milyon kg.’dı (240.000^paket) ve 1897 yılına gelindiğinde, bu fabrikada üretilen düşük kalite iplikler İngiliz ürünleriyle rekabet edebiliyordu. Fabrikadaki 9.000 çıkrık, Osmanlı tüketicilerinin taleplerini karşılamak üzere, genellikle 3-8 numara, bazen 2-14 numara iplik üretiyordu. Fabrika, Bulgaristan, Mısır, Hindistan, hatta ABD’de önemli ihracat pazarları buldu. Bir süre, Osmanlı Devleti’ne ait basmahanenin iplik ihtiyacının büyük kısmını karşıladı. Mayıs 1900’de, fabrika, haftada yalnızca iki gün çalışıyordu. 1901 yılında ise, üretim patlaması yaşandı, 2,2 milyon kg. (7 milyon kuruşluk 500.000 paket) rekor düzeyine ulaşıldı.

İzmir’de bir Fransız ailesi, 1892 yılında buhar gücüyle çalışan bir iplik fabrikası kurdu: Couinery et fils. Bu fabrikanın üretimi iplik ithalatını derhal azalttı. 1901 yılında, 8.000 çıkrıkta yılda bir milyon kg. yerel pamuk işleyen fabrika, İzmir hinterlantlında ve Ege Adaları’nda 8-14 numara iplik satıyordu. Bu tarihte, 8-10 numara İtalyan ipliklerine ciddi bir rakip haline gelmişti. 1900 yılında fabrikanın iplik ihracatı 307.000 kg. düzeyindeydi… Bir Belçika anonim şirketi 1903 yılında firmayı satın aldı. Birkaç yıl sonra ürettiği ipliğin bir kısmını özel düşük bir gümrük vergisi ödeyerek Bulgaristan’a ihraç etmeye başladı… İzmir’de ikinci bir iplik fabrikasının kurulduğu 1912 yılında, üretimi on yıl öncesine göre yüzde 20-40 arasında artmıştı. Birinci Dünya Savaşı başladığı zaman, iki fabrikada toplam 28.000 çıkrık çalışıyordu

Adana bölgesi, büyük bir işgücü sıkıntısı yaşamasına rağmen, Osmanlı İmparatorluğu’nda fabrika ipliği üretiminde ikinci sıraya yükselmişti. Birinci Dünya Savaşı çıktığı sırada Mısır’dan sonra Ortadoğu’nun en çok pamuk üreten bölgesinin ortasında büyük bir sanayi kompleksi bulunuyordu… Yalnız Adana’da 600, Tarsus’ta ise 300 çırçır makinesi vardı… 60 çırçır makinesi sahibi olan Mavrumati ailesi, daha 1878 yılında ilk iplik eğirme fabrikasını kurmuştu. Tarsus’taki fabrika su gücüyle çalışıyor, 2.700 çıkrıkta 4-18 numara iplik üretiliyordu. 1890’larin ilk yarısında fabrika, yılda yaklaşık bir milyon kg. iplik üretti. 1900 yılına gelindiğinde, Tripani kardeşler, buhar gücüyle çalışan ikinci bir fabrikayı Adana’da kurdular. İki fabrika, günde toplam 8.100 kg. civarında iplik üretiyordu. Bölgenin Mersin’den deniz yoluyla ihraç ettiği iplik, o sırada 3,5 milyon kuruş dizeyindeydi.

Ayrıca, kervanlar, Anadolu’nun iğlerine aşağı yukarı ayni miktarda iplik taşıyorlardı. İki fabrika da giderek üretimlerini arttırdı ve 1902 yılında, 1.000 balya gibi çok büyük miktarda yerel pamuk işlemelerine rağmen, siparişleri karşılayamıyorlardı. Ama 1903 yılında Avrupa’da yaşanan pamuk sıkıntısı yüzünden, fiyatları iki katına çıkan bölge pamuğu Batı’ya ihraç ediliyordu. Fabrikalar üretimi kıstı, düzenli istihdam edilen işgücü yarıya indirildi. 1907 yılına gelindiğinde, piyasalar yeniden canlanmıştı. Bu sırada bölgede artık üç tane iplik fabrikası bulunuyordu. Yeni fabrikayı, yine Adana’da, Cosma Simyonoglu almıştı. Fabrikada 3500 çıkrık vardı. Üç fabrikadaki toplam çıkrık sayısı 16.000’di. Yıllık üretim kapasitesi ise yaklaşık 1,6 milyon kg. iplik düzeyine ulaşmıştı. Mısırlı bir Müslüman olan Rasim Dokur, 1901′ de Tarsus’ta yeni bir iplik fabrikası kurdu; bu fabrikada üç yıl sonra 10.800 tane çıkrık bulunuyordu.”

Adana’daki bir fabrika çıkrık sayını 10.000’e çıkardı, 12 saatlik işgününde yaklaşık 4.000 kg. (800-1000 paket) 10-12 numara iplik üretiyordu.

1914 yılında, Tarsus ve Adana’daki iplik ve dokuma fabrikalarında toplam 42.000 çıkrık vardı, bu çıkrıklar 10.000 balya yerel pamuk kullanmıştı. 20 numaraya kadar iplik üretiliyordu ama ağırlık 0-14 numaralara verilmişti. Sektörde canlılık yaşandığı yıllarda dört fabrika, bölgede üretilen pamuğun yüzde 40’ını tüketiyor ve günde 72.000 kg. iplik üretiliyordu. Buda, 1900 yılında bölgedeki iki fabrikanın yaptığı üretimin dokuz katı demekti. Ama fabrikalar, kendi bölgelerinde bile rekabette zorlanıyordu. Çünkü bölgedeki el tezgâhlarında peşkir ve çarşaf üretilirken, “hem yerli, hem de yabancı iplikler, özellikle İtalyan iplikleri” kullanılıyordu. Fabrikalar, gerçi Trablusgarp Savaşı’ndan ve İtalya’yla ticari ilişkilerin geçici olarak kopmasından karlı çıktılar ama İtalyan rekabeti daha fazla büyümelerini engelledi.

Osmanlı devletinin kurulusundan Fatih dönemine kadar, Türk giyimine ait yeterli ve güvenilir bilgiler bulunmamaktadır. Fatih döneminden sonraki Türk giyimi hakkındaki bilgiler ise yabancı ressam ve gezginlerin eserleriyle, Türk ressamlarının minyatürlerinden öğrenilmektedir. Fatih Sultan Mehmed’in ölümünden sonra sarayda gelisen “ölen sultanların giysilerini bohçalayarak saklama geleneği” Osmanlı Dönemi giysilerini 15. yüzyılda olusan kısa bir bosluktan sonra 16. yüzyıldan 20. yüzyıl baslarına kadar kopmadan izlememize olanak sağlamaktadır. Osmanlı giyim kusamının temelleri ikibin yıldan eskiye, Orta Asya giyim kültürüne uzanmaktadır. Yaklaşık altı yüzyıl, Osmanlı kıyafetleri, kesim özellikleri açısından benzer şekilde devam etmiş, 19. yüzyıldan itibaren köklü değisikliğe uğramıstır. 19. yüzyıl basında erkek kıyafetleri, yüzyılın ortasından sonra kadın kıyafetleri Avrupa modası etkisiyle tamamen değişmiştir. Osmanlı giyiminde yüzyıllarca şalvar, iç gömleği, entari, kaftan ve hırkalar kullanılmıştır. Kaftan ve entariler yüzyıllarca birlikte giyilmişlerdir. Entariler içte kalmakta, kaftanlar entarilerin üstüne giyilmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir