Triko Türkçe`ye Fransızca’daki Tricotage kelimesinden alıntılanarak girmiştir. Triko çözgülü örme makine sistemlerinde üretilen kumaşlara verilen isimdir. Çözgülü örme makinelerinde ki tek iplikli örme sisteminden gelen trikonun tarihi milattan önceki dönemlerden başlamaktadır.
Örmeciliğin başladığı tarihler hakkında kesin bir bilgi yoktur. Ancak iplik üretimi, dikiş ve dokuma gibi tekniklerin milattan önce 5000-6000 yıllarından beri kullanıldığı bilinmektedir. Bu tarihlerde örme işlerini yapan kişilerin genellikle Mısırlı ve Orta Asya Türkleri olduğunu yapılan arkeolojik kazılara bakarak söylemekteyiz. Belirli kaynaklarda M.S 600 yıllarında yapıldığı düşünülen Mısır mezarlarında bu el işi bulgulara rastlanmıştır. Zaman ilerledikçe bu sanat ve uğraş başka toplumlar tarafından da kullanılmaya başlanmıştır.
Örgü makinesi ilk olarak 1589’da bir papaz olan William Lee tarafından İngiltere – Nottingham civarlarında icat edilmiştir. Teknolojik bilgisi olmamasına rağmen sadece karısının ev işi yükünü azaltmak için basit icatlar yapan Lee, dakikada 600 ilmek örme özelliğine sahip olan bu makineyi icat eder. Örme endüstrisinin temeli olarak bu makine kabul edilir. Bu makinede atılan her ilmeğin bir iğnesi bulunmaktadır ve yüksek bir hızlı dakikada 600 kadar ilmek atabilmektedir. William Lee zamanla bu makineyi geliştirmiştir. Önceleri sadece düz yüzeyler örebilen makineyi ilerleyen zamanlarda farklı parçalar ve yüzey şekilleri örebilir hale getirmiştir ve Kraliçe Elizabeth’den patent alarak kendisini oluşacak sektörde tekelleştirir.
Jedediah Strutt çift plakalı örgü tekniği olarak adlandırılan yeni bir metodu 1758 yılında icat eder. Bu icat dünyada Derby Ribana adlı makine olarak adlandırılır. Strutt, bu buluş ile istediği zaman tek taraflı düz kumaş hazırlayabilir. Yatay hareket eden ikinci iğne sırasını düz kumaş elde etmek için kullanır.
Monsieur Dexroix, Strutt’tan sonra 1798’de iğneleri düz değil dairesel olarak döndürmeyi sağlayan kovan parçasını bulur. Bununla birlikte yuvarlak örgü makinesinin ilk adımı atılmış olur. Yapılmış olan düz iğne makinelerinden çok farklı olarak bu makinede bu kovan ve içinde ki iğneler dairesel olarak dönmekte ve dairesel hareket etmektedir. Böylece makinelerin sağladığı hız avantajı bu teknikle beraber daha da artmıştır.
Joseph Marie Jacguard 1805 yılında, Fransa’da dokuma makineleri için mekanik jakar tekniğini icat eder. İlerleyen zamanlarda bu sistem örgü makineleri için ayrı olarak geliştirilerek iğneler ve platinlere desen hareketleri verilir.
İngiliz Matthew Townsend 1847 yılında dilli iğneyi icat etti ve bu icat örme endüstrisinin gelişmesine öncülük etti. Bu icat ile birlikte öncesinde kullanılan kancalı iğnenin yaptığı baskı işlemini değiştirip, sistemi makinenin hızlanmasını arttırdı. Bununla birlikte maliyetler daha da düşmüştür.
Theodor Groz 1851 yılında Ebingen şehrinde fabrikasını açmıştır ve bir diğer fabrikatör Ernst Beckert ile aynı dönemlerde iğne üretimine başlamışlardır. İkisinin de amacı kırılmayan iğne üretmektir yani iğnelerin kırılmaması için hammaddesi olan demiri çeliğe çevirmişlerdir. Artık iğneler bu şekilde üretilmeye başlanmıştır.
Theodor Groz ve Ernst Beckert’in günümüzde elli binden fazla iğne türü bulunuyor. Bu iğneler her türlü makine için günümüzde hala üretilmektedir. Bugüne kadar üretilen iğnelerden hiç bir ilmek problemi çıkmamasıda bu kişilerin ürünlerinin kalitesini gözler önüne sermektedir.
1857’de Chemnitz’li A. Eisenstuck, Çatı tipinde çift plakalı (iğne yataklı) örgü makinesi geliştirip bunun patentini almıştır.
Amerikalı Isaac William Lamb ise 1863 yılında temel prensipleri günümüzde bile değişmeyen ilk örgü makinesini bulur. Günümüzün makinelerinde bu makineden gelen şekilde çelik yapılar ile dilli iğneler hareket eder. Lamb icadında ailelerin kolay kullanmasını amaç edinerek hareket etmiştir. Bu fikrinde zor şartlar altında yaşayan göçmen ailelerin kendi giyim ihtiyaçlarını daha kolay karşılayıp zor olan hayatlarını kolaylaştırmalarını istemiştir. Lamb’ın geliştirdiği bu makinede, plakalar birbirlerine 45 derece durarak Theodor Groz’un ürettiği iğne ayaklarını üçgen çelikler ile hareket ettirir. Mekik tarafından iğneye iletilen ipliklerin çelikler aracılığı ile aşağı hareket eden iğnelerden çelik üzerinde ki zemine aktarılmasıyla yeni ilmek oluşur.
William Lamb 1865’te 30 farklı örgü ve dakikada 4000 kadar ilmek örebilecek seviyeye gelecek şekilde makinesini geliştirir. Fransa, İngiltere gibi bazı ülkelerde ürününün patentini alıp Amerika’da büyük bir fabrika kurar. Bu dönemde diğer ülkelerde de gelişen örgü sektörü takip edilip bu alanda fabrikalar kurulur. Avrupa’da ilk fabrikayı Henri Eduard Dubied İsviçre’de kurar.
1867’da Lambın makinesi Uluslararası Paris Fuarında sergilenir. Yine 1876’da Dubied Atölyeleri o dönemin şaheseri olarak adlandırılmış olan makinelerini icat etmeye çalışmaktadırlar.
İlk icat edilen makineler boyut olarak küçük ve dar oldukları için üretimlerini çorap ile sınırlı tutmak zorunda kalıyorlardı. Ancak bu makinelerin zaman ile geliştirilmesi, enlerinin genişleyip değişik incelik seviyelerinde üretilmeye başlanmaları ile birlikte desenlerde farklılıklar, trikolar üretime girmişlerdir.
1870 yılında çift taraflı dilli iğne icat edilip trikotaj makineleri yat pozisyona getirilmiştir. Bundan 8 sene sonra ise dilli iğne örme tekniğini kullanan ilk yuvarlak örme makinesi icat edilmiştir. Bunların sonucunda mekanik örme dünyada giderek yaygınlaşmaya başlamıştır. 1870 yılından sonra ki 10 yıl gelişmeler çok hızlı bir biçimde devam edip örme sektörünü ileriye taşımıştır ve makine kullanım alanları genişlemiştir. Bu dönemlerde yenilikler süreklilik kazanmıştır. Örneğin torba örgü gibi yeni üretimler başlamıştır.
1881 da Laue and Timaeus isminde bir Alman markası, değişik ayak yüksekliği olan iğneler üretmiştir. Bu ürün, uzun ve kısa ayak boyutlarından faydalanarak özel çelik yapısı sayesinde değişik desenler ve efektler ile örme yapabilmeyi sağlıyordu.
1881 yıllarında 1×1 örgü örme ve lastik örme fikirleri ortaya çıkmıştır. Bu fikirlerin ortaya çıkması çok uzun araştırmalar gerektirmiştir. Sağlamlığın yüksek olmasını gerektiren bu sistem için çelik yapısı değiştirilerek daha sağlam olan ayar çelikleri makinelere eklenmeye başlamıştır. “Noppen” çelikleri fikri de bu fikir sayesinde doğmuştur. Ortada bulunan çeliğin üstü kesilerek inip çıkar pozisyona getirilir yani hareket kazandırılır. Bu iğnelerin yukarıya yarım boyutunda hareket etmesini sağlar. Yukarıdan alınan yeni ipliği aşağı indirirken ağzında bir iplik daha olduğu için iki ipliği birleştirerek örme yapar. Bu sisteme Noppen ismi verilmektedir.
Desenli örgü makineleri 1880 yıllarında icat edilmiş örme sektörünü çok ileri taşıyan bir diğer buluştur. Bu makinelerde sadece istenilen iğneler çalıştırılarak desenli örgü yapılması sağlanır. Bunu sağlayan Jacquard çubuğunu Grosser firması bulmuştur. İlk kasnakların hareket ettirdiği örgü makinesi de yine aynı dönemde icat edilmiştir. Bu parçalar örmenin daha kolay yapılmasını sağlasa da bazı aşamaların elle yapılması gerekliliği süreyi uzatır. Üretilen örme parçaları dünyada giderek yayılıp ilgi görmektedir. Bununla beraber triko sektörü sürekli artan bir talep yoğunluğunun arasında kalmıştır. Bu talep makine üreticilerinin elle yapılması gereken işleri otomatikleştirmeye yönelmişlerdir. Üstünde çalıştıkları otomatikleştirme fikrini 1886 da Albin Beyer sayesinde geliştirirler. Albin Beyer’ın ürettiği makine üreticilerin büyük sorunu olan otomatik arttırma ve azaltma sorununu çözüp, ilk Reglan örgü makinesini icat eder. Bu buluş örgü makine endüstrisinde bir çığır açar.
Grosser firması 1888 yılında torba çelikli makine üretir. Bu maliyetleri düşürür ve büyük fayda sağlar. 1891 yılında ise Heinrich Stoll “Links” adında çok kullanışlı olan bir düz örgü makinesi üretir. Yüksek fayda sağlayan bi makine trikotaj sektörünün isteklerini de karşılar ve çok talep görür. Makine 1893’te yapılan Amerika da ki büyük bir fuarda dünyaya tanıtılır ve çok fazla satılır.
1892 yılında Henri Eduard Dubied kendi ürünlerinin geliştirmesini yapar. Örgü makinelerinin temel sorunlarından biri olan iğne kırılmasını, o güne kadar kullanılan çelik bıçakların yerine at kılından yapılmış fırçalar kullanarak çözer. Böylece örgü makinelerinin temel taşı olan sık sık iğne kırılması sorunu yok denecek kadar aza indirgenir.
Sektörde ki bu üreticiler 1895’te yaylanabilir torba çeliğini imal ederler. Bu parça çok dar yapıdaki parçaların da örülmesine imkan sunar. İlerleyen zamanlarda bu çelikler noppen çelikleri ile beraber kullanılmaya çalışılmıştır. Bu yeni sistem ile örgü makinesi artık lastik, tek plaka, torba, selanik gibi farklı desenleri örebilir hale gelmiştir. Ekstra sürgülerle, hali hazırda ki çeliklere istenilen hareket kazandırılabildiği için, bugün bile aynı teknikte kazak örebilen makinelerin temeli o zaman atılmış olur.
1900 yılında trikotaj makinelerin de jakar sisteminin kullanılması ile büyük yüzeyli desenlerin örme endüstrisinde kullanımının önü açılır. Bu sistem geliştirilerek yeni bir sistemin doğmasını sağlar yani tamburlu mekanik sistem. Bu dönemde yuvarlak makinelerde numaralar incelik ve çaplar genişler.
1900 yıllarında birleşik iğneler kullanılmaya başlamıştır. Trikolaj makineleri düz ve jakarlı olmak üzere iki farklı sisteme geçiş yapmıştır ve aktarma sistemi bu makinelere bağlanmaya başlamıştır.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra popülerleşen yapay elyaf ve iplikler örgü çeşitlerinin değişmesine yeni yöntemlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bu yeniliklerin arasında en büyük yenilik olarak 1963’te ITMA-Hannover Uluslararası Tekstil Makine Fuarında elektriğin örme makinelerinde kullanılmaya başlaması kabul edilir. Elektriğin örme endüstrisinde kullanılmasıyla son 30 yılda yaşanacak devasa değişimler ve yeni donanımlar gelişmeye başlar. Makinelerde güvenlik ön plana gelir ve ikaz sistemleri, hata oranını azaltma ve üretimi hızlandırma gibi avantajlar sağlanır. Renk seçmeyi kolaylaştıran ürünler ve optik okuyucular ile artık elektriğin desenlendirmeye de olumlu etki etmesi ile kolaylık ve desen çeşitliliğinde artış görülür. Bu desen ve makine ilerlemesi kumaş, ip ve kalitede de artış sağlar. Örme sektörü teknolojinin getirdiği bu avantajların yanında yıllardır süre gelen örme sektörü ile rekabetinden doğurduğu yeniliklere de cevap verme çabasından büyük bir gelişme gösterir. Mekanik sistemler giderek azalarak liderliği elektronik sistemlere bırakırlar.
1980 de ayarlı motorlar kullanıma geçmiştir. Bununla birlikte vuruşlu sistemler kullanımdan kalkar. Mekikler bu ayar motorları yardımı ile üretilen modellerde çok çeşitli ayar kullanımını sağlar.
1980 sonlarında üretim de önemli ölçüde artışlar sağlanmıştır çünkü ayarlı motorlar paletli sistemler ile birleştirimiştir ve kısa dönüş yapmaları sağlanmıştır.
Yukarıda bahsedilen elektrikli örme makinesinin tanıtıldığı ITMA fuarları, örme makineleri için çok önemlidir. 1987 yılında ki fuarda bilgisayarın örme makineleri ile birleştirilmesi en önemli olay olarak nitelendirilebilir. Fantezi ve desenli kumaşlarda yine 1987 fuarında gösterilmiştir. 1991 yılında ki fuarda ise elektroniğin örme makinelerinde kullanılması hakkında çok büyük ilerlemeler sunulmuştur çünkü fuarda gösterilen bütün makineler elektrik ile çalışmaktadır ve elektrikli kumanda ile kontrol edilip çok ileri teknik gelişme kat edildiğini göstermektedir.
1990 yıllarının başında çalışma genişliği çok yüksek elektronik triko makineleri icat edilmiştir. Bu makinelerin üretim amacı konfeksiyon maliyetlerini sıfıra indirmektir. Tamamen ürün çıkaran makinelerin yanında, sistem sayıları arttırılarak daha çok üretim ve örgü yapmak hedeflenmiştir. Tam biçimlendirme (FullyFashion) aşaması artık düz örme makinelerinde tam olarak gerçekleştirilir. Eskiden ürüne dikilen cepler, fiyonklar gibi parçalar ürün örme makinesinden çıktıktan sonra konfeksiyona gönderilerek yaptırılırken yeni makinede ürün örülürken üstünde yapılmaya imkân sunar.
2000’li yılların başlarında dokunmatik elektronik örme makineleri icat edilir. Aynı ürün üzerinde farklı iki iğne ile örülmüş görüntüsünü verebilme özelliğine sahip bu makineler çok büyük ilgi görür.
Trikonun Türkiye Tarihçesi
Triko üretimi Türkiye’de 1920 yıllarında Halil Karaca beraberinde oluşmuştur. 1925 yıllarında ise bazı isimlerin triko sektörüne yönelmesi sonucunda başlangıç yapılmış olmaktadır. Türkiye’de 1950’li yıllarda endüstrinin ve imalatın önemi anlaşılınca triko endüstrisi de giderek önem kazanıp yaygınlaşmaya başlamıştır. Fabrikasyon üretime geçilip triko tesislerinin artması da hemen hemen aynı dönemlerde olmuştur. Türkiye’nin ihracatını en çok destekleyen sektörlerden biri olmuştur. Türkiye’de başlangıcını el makineleri ile veren bu alan 1960’lara gelindiğinde otomatik makinelere yerini bırakmaya başlar. Hayrettin Karaca 61 yılında ilk triko ihracatını yapmıştır.
1980’de devletinde desteklemesi ile Türk iş adamları farklı bir bakış açısı edinmeye başlar. Hızlı giyimin popülaritesinin artması ile birlikte yatırımcılar ihracata yönelmeye başlar. Devletin teşvik ve yardımları ile üreticiler 90’lı yıllardan itibaren hızlı bir şekilde son teknoloji makineler ile üretim yapmaya başlarlar. Türk triko üretim sektörüne bakıldığı zaman dünyanın en gelişmiş üretim gücüne sahip ülkelerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Dünyanın başta gelen triko üretimi yapan ülkesi olan İtalya ile kullanılan triko üretim makinelerinin teknolojisini kıyasladığımızda Türkiye’nin makine ile triko üretim gücünün daha fazla olduğunu söyleyebiliriz.
Türkiye endüstri sektöründe en gelişmiş olduğu alan örmedir. Kumaş üretimini genellikle küçük ve orta büyüklükteki Türk firmalar sağlamaktadır. 1980 sonrasında triko üretimi yapan firmalar teknolojik tabanlarını geliştirmek adına yenilikler yapıp ürünler satın alıp bunu başarmışlardır.
Sektör genelinde mekanik makinelerin bırakılıp elektronik örgü makinelerine geçildiği görülür. Ancak Türkiye endüstrisinde bu makineleri kullanacak devamlı, nitelikli eleman bulunamıyor olması sektörde işçi açığı sorununu doğurmaktadır. Triko Sanayicileri Derneği (TRİSAD) ile T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Kız Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü arasındaki işbirliği ile yeni bir program açıp triko sanayine eleman yetiştirip, iş imkânı sunma programı günümüzde de devam etmektedir.
Türkiye’de triko sektörünün gelişimi 1997 yılında ki Uzakdoğu Krizinin patlak verdiği döneme dek devam etmiştir. Bu kriz Türkiye’nin ihracatının düşmesine neden olmuştur. Uzakdoğu ülkelerinin üretimi çok düşük fiyat karşılığında yapmaları Avrupa ülkelerinin buralara yönelmesine neden olmuştur. En büyük müşterimiz olarak görülen Almanya’da Uzakdoğu ülkelerine yönelen ülkelerden biridir. Son olarak Rusya’nın aynı şekilde oluşturduğu kriz Türkiye’de ki sektörü çok kötü etkileyip kriz yaşanmasına yol açmıştır.
Zaman içerisinde Uzakdoğu’dan istedikleri verim ve kaliteyi alamayan ülkeler tekrar Türkiye pazarına dönüş yapmıştır. Türkiye’de şuan ilerlettiği makine teknolojileri ile diğer ülkelerin aradığı kalite ve uygun ürün ihtiyacına cevap verebilmektedir ve hızlı üretim gerçekleştirebilmektedir. Ülkemizin iplik üreten firmaları da Dünya pazarında güçlü konumda yer alarak Türkiye triko sektörünü desteklemektedirler. Bu özelliklere bakılacak olursa herkes için en önemli özelliğin üretim maliyetlerinin çok uygun seviyelerde olduğu gerçeğini söylemek gerekir. Türkiye’nin sahip olduğu bu artılar ona 1 Milyar Dolar’a yakın bir ihracat getirisi sunuyor ve giderek artacağı tahmin edilmektedir.
T.C.
BEYKENT ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEKSTİL TASARIM ANASANAT DALI
TEKSTİL ve MODA TASARIMI SANAT DALI
Yüksek Lisans Tezi
Tezi Hazırlayan: Cemal SÜRMELİ
Danışman: Prof. Hamdi ÜNAL
İstanbul, 2019
Kaynak: https://tez.yok.gov.tr/