İslama Göre Kıyâfetin Anlamı
Arapça’da قوف kökünden türeyen bir mastar olarak kıyâfet, “birinin peşinden gitme; çocuğun fiziki özelliklerine bakarak nesebini tesbit etme” gibi anlamlara gelir. Giyim kuşama da hem insanın kişiliğini yansıtması hem de geleneğin takip edildiğini göstermesi açısından kıyâfet denilmiştir.”
Türkçe’de ve Farsça’da “kılık, kıyâfet, elbise, şekil’’ anlamlarında da kullanılır. Daha çok Arap edebiyatçılar giysi, elbise anlamını ifade etmek için kıyâfet kelimesi yerine firâset kelimesini kullanmışlardır. Arapça’da firâset kelimesi “iz sürmek, birinin arkasından gitmek’’ manalarında kullanılır.
Aynı kelime İngilizce’de düzeltmek, süslemek anlamında “dress”; Farsça’da bakışlardan uzak tutmak manasında “puseş”; Fransızca’da yer tutmak anlamında “habit” olarak ifade edilmiştir. Kullanılmış olan sözlük anlamlarından yola çıkıldığında doğu dünyasında giyinmenin gayesi göze çarpmak, görünen güzelliği yabancı bakışlardan gizlemektir. Batı dünyası için ise giyinmek ve kıyâfet güzelliğin ortaya çıkarılması ile dikkatleri üzerine çekmektir.
Kullanılan sözlük anlamlarından anlaşılan kıyâfetin, kişilerin zihinlerinde var olan dünya görüşlerinin somutlaştırılmasıdır. Buna göre “Giyim zihniyetin sembolleşmiş şeklidir’’ denilebilir ve dolayısıyla her toplumun kıyâfetten beklentisi farklı olabiliyor. Kıyâfet, Allah’ın yarattığı varlıklar arasında sadece insana mahsus bir olgudur. İlk insan olan Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın kıssasından giyinmenin fıtrî bir duygu olduğu da ifade edilmektedir. Bu duygu insanın diğer yaratılan varlıklardan farklı bir özelliğine dikkat çeker.
Giyinmek insanın varoluşundan itibaren gündeminde olan bir konudur. Aynı zamanda ziynet ve kıyâfetin biçimi kıyamete kadar süre gelebilecek bir konudur. Giyinmek insanın sosyalleştiğinin işaretidir. İlk çağlardan itibaren kıyâfet, farklı sembolik anlamlarla karşımıza çıkmaktadır. Nitekim neolitik çağı izleyen ve birçok keşfin yapıldığı, madenin kullanılmaya başlandığı, her alanda üretimin çok ileri düzeye ulaştığı, merkezi otoritenin belirginleştiği ve bütün bunların ortaya çıktığı kalkolitik çağda ise giyim, adeta örtünme aracı olmaktan çıkmıştır. Buna bağlı olarak sınıfsal statüyü, mesleki farklılaşmayı ve buna bağlı olarak da toplumsal hiyerarşiyi inşa eden bir gösterge haline gelmiştir.
Bütün bu sembolik farklılaşmalar zamanla kıyâfetin bedeni koruma ve örtünme ihtiyacını aşarak estetik anlam kazanmıştır. Etnik ve coğrafi farklılıkların tanınmasında örtü önemli bir gösterge konumunda olmuştur.
İslam’ın Gelişine Kadar Kıyâfet
Dinler üzerinden kıyafet konusu konuşulduğunda İslâm dininde akla ilk gelen başörtüsüdür. Başörtüsü emri İslamiyet’le farz kılınan ve ortaya çıkan bir mevzu değildir. Dünyanın birçok bölgesinde yaşanılan din ve kültürlerde başlarını örtme geleneği vardır. Hatta yüzü örtme âdeti düğün merasimlerinde bir gelenek olarak eski dönemlerden günümüze kadar sürdürülen bir adettir.
Kıyâfet medeniyetin en eski tezahürlerindendir. İslam’dan önce İran, Bizans ve Hint medeniyetlerinde yaygın bir uygulama olduğu, bunlara ait tarihsel ve dinsel metinlerde açıkça belirtilmiştir. Başörtüsünün yer aldığı ilk hukuk metni olarak Orta Asur kanunları gösterilmektedir. Kanun şöyledir: “Kadınlar, dullar ve Âdem’in Kızları ve Harem’e kabul edilen cariyeler, başlarını örtmek zorundadır. Profesyonel fahişeler, başörtüsü kullanamazlar.”
Mezopotamya’da yaşamış olan Babil, Sümer ve Asur topluluklarında kadınların etek, kuşak, başörtüsü veya şal gibi kıyâfetler giydiği bilinmektedir. Asurlarda Tanrıça İştar başörtülü tasvir edilmektedir. Eski dönemlerde kıyâfetin statü farkını gösterdiği ifade edilmektedir. Milattan önceki dönemlerde de köle ile hür arasındaki farklı giyinme biçimleri bunun göstergesidir. Hint alt kıtasında çeşitli dini ve etnik grupların bulunması nedeniyle kıyâfet şekilleri toplumdan topluma ve dönemden döneme değişiklik göstermiştir. İslam’ın Hint kıtasında yayılmaya başlamasıyla daha kapalı kıyâfetler kullanılmaya başlanmıştır. Hint erkekleri peştamal tarzında “dhoti” ve “lungi” giymektedir. Önceden sadece erkeklerin daha sonra kadınların göğüslerini bazen de başlarını örtmek için kullanmaya başladıkları şal biçimindeki “uttariye” de kullanmaktadır. Kadınlar ise tüm vücudu örten tek parça halindeki “sari” giymektedir.
Roma toplumunda erkekler tarafından tercih edilen kıyâfet kısa tunik ve tuniğin üzerine sarılan “toga” adlı şal, kadınlarda ise uzun elbiseler ve başlarını örtecek biçimde kullanılan “palla’’ adlı örtülerdir.
Yahudi geleneğinde önceki dönemlerden itibaren tüm vücudu örten bazen de başı örten kıyâfetler giyilmiştir. Tevrat’ta başörtüsünün saygınlık belirtisi olarak din adamlarını bağlayan bir hüküm olduğu ileri sürülmüştür. Yahudi geleneğinde özellikle Avrupa’da mabette başörtüsü kullanmak adet olarak kabul edilmiştir ama modernizmin etkisiyle reformist gruplar tarafından yasaklanan bir uygulama olmuştur. Günümüzde Ortodoks ve dindar Yahudi erkekleri ibadet günlerinde “tallit” adı verilen şal biçimindeki başörtüsünü kullanmaktadır. Geleneğe bağlılığın göstergesi olarak da takke şeklindeki “kipa” adı verilen başlık kullanmaktadırlar.
Hristiyanlarda ise ilk kilise babalarının yazılarında abartısız giyinme ve başörtüsü kullanma Hz. Meryem ile ilişkilendirilmiş kadının toplum içindeki değerini yücelten ve hayâsını gösteren bir uygulama olarak ileri sürülmüştür. Hristiyan cemaatlerindeki giyim ve örtünme ile ilgili uygulamalar zamanla değişiklik göstererek farklı biçimlerde şekillenmiştir. Örneğin, başı örtme geleneği eşarp, şal, bone ve şapka gibi değişik şekillerde kullanılmıştır.
Mecusilikte rahipler beyaz olmak kaydıyla külah benzeri bir başlıkla beraber bir elbise giyerek ağzı kapatacak bir peçe takarlardı. Buradan hareketle peçenin sadece İslam dinine özgü bir sembol olmadığı söylenebilir.
İslam toplumuna gelecek olursak giyinmek veya tesettür özellikle müslüman kadının kimliğini diğer kadınlardan ayırmak için bir ölçüt olarak görülebilir. Bu durum, Allah’ın müslüman kadınlara verdiği değerin de göstergesidir. Çünkü bir şey ne kadar değerli ise o kadar koruma altına alınır.
İslam’ın evrenselliği, giyim-kuşam özelinde meşru sınırlar çerçevesinde her milletin kendi kültürünü, örfünü ve değerlerini yaşayabilmesine izin vermesiyle anlaşılır.
Kıyâfet ile Alakalı Diğer Kavramlar
Kadınların örtünmesinin niteliği ve biçimi ile alakalı açıklamalar Kur’an-ı Kerim’de farklı lafızlarla kullanılmıştır. Kıyâfet kelimesi Araplarda giyim-kuşam manasından ziyade farklı ilmin adı olarak kullanılmıştır. Mesela; “kıyâfet’ül-beşer” insanın fiziksel özelliklerinden hareketle kişiliğini, ahlakını ve nesebini tespite imkân veren bilim dalıdır. Buna bağlı olarak bu hususları konu edinen kıyâfetname adlı birçok eser yazılmıştır. Ebu Bekr er-Razi’nin “el-Manşûrî” adlı eseri bu türün ilk örnekleri arasında gösterilir. Günümüze kadar ulaşan Türkçe yazılmış eserler arsında da Hamdullah Hamdi’nin “Kıyâfetname” eseri bulunmaktadır.
Kur’an’da ise giyim- kuşam siyâb, hımâr, zînet, cilbab, hicab, rîş, kisve, libas ve setr gibi kelimelerle ifade edilmiştir. Bu kelimelerden her birinin ayetlerde kastettiği manalar burada incelenecektir.
- Rîş (ريش( Rîş kelimesi Kur’an-ı Kerim’de geçen giyim ile alakalı lafızlardan biridir. Sözlükte kuş tüyü veya kanat manasında kullanılmaktadır. Tüylerin hayvanların elbisesi olmasından dolayı istiare yapılarak insanın giyimi için bu kelime kullanılır.
- Himâr (خمار( “Hımâr”ın aslı “bir şeyi örtmek” anlamına gelen “el-hamr”dır ve çoğulu “humur” olan bu kelime kadının başını örtmek için kullandığı şeye isim olarak bilinmektedir.
- Hicâb (حجاب( Hicâb sözlükte, perde ve örtü manasındadır. Nitekim “hicâb” kelimesinin yer aldığı ayet-i kerimesinde perde, örtü veya engel manalarına yer verilmiştir. ‘’Kur’an okuduğunda, seninle ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde çekeriz.” Ayeti hicâb kelimesinin perde anlamında kullanıldığına örnek olarak gösterilebilir.
- Kisve (كسوة ( Kisve, Arapça’da ke-se-e fiil kökünden türetilmiştir; sözlükte elbise demektir. İlgili ayet-i kerime meali şöyledir: “Allah, boş bulunarak ettiğiniz yeminlerle sizi sorumlu tutmaz. Ama bile bile yaptığınız yeminlerle sizi sorumlu tutar. Bu durumda yeminin keffareti, ailenize yedirdiğinizin orta hâllisinden on yoksulu doyurmak yahut onları giydirmek ya da bir köle azat etmektir. Kim (bu imkânı) bulamazsa, onun keffareti üç gün oruç tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz vakit yeminlerinizin keffareti budur. Yeminlerinizi tutun. Allah, size âyetlerini işte böyle açıklıyor ki şükredesiniz36 Bu ayette kisve kelimesi giyilecek kıyâfet olarak kullanılmıştır.
- Cilbab ( جلباب( Cilbab; bütün bedeni saran, kadının örtündüğü, kadının elbiselerini baştan aşağı örttüğü ve vücut hatlarını belli etmeyecek kadar geniş, milhafe ve çarşaf gibi olan bir kadın giysisidir.
- Libas (لباس( Libas lafzı giyilen şeyler için ifade edilir. Ayrıca insanı her türlü kötülükten koruyan ve çirkinliğini örten her şeye libas denir.
- Siyâb (ثياب( İbn Fâris’e göre siyab kelimesi sözlük anlamı itibariyle dönmek ve rucû etmektir. Kendisiyle giyinme eylemi sürekli tekrarlandığı için elbise isminin verildiği düşünülebilir.
- Ziynet ( زينة( Râgıb el-İsfahânî, ziyneti şu şekilde açıklamıştır: “Gerçek süs hem dünyada hem de ahirette insanı hiçbir durumda kusurlu yapmayan şey olarak tanımlar ve üç kısma ayırır. 1; Bedeni ziynet, güç ve uzun boydur. 2; Nefsî ziynet, ilim ve güzel inançtır. 3; Harici ziynet ise makam ve maldır.
- Setr ( ستر ( “Setr” kelimesi sözlükte örtmek, gizlemek perdelemek, engel olmak manalarına gelir. Aynı kökten “sitr” gizlenmeye yarayan engel, perde vb. şeyler için ve mecazen de “çekinme, hayâ, korku” anlamında kullanılır. Setîr “iffetli” demektir.Teberrüc ( تبرج( Arapça‘da ج-ر- ب kökünden türeyen mastar bir kelimedir. Burç, Türkçe’de yıldız anlamına gelmektedir. Teberrüc yıldız gibi görünür hale gelmek, yıldızlaşmak ya da starlaşmak anlamlarında kullanılmaktadır. Râgıb el-İsfahânî, teberrüc kelimesini “kadının güzel görünümlü bir elbise ile kendini göstermesi” şeklinde açıklamaktadır.
T.C.
KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
Hatice DOĞRU
YÜKSEK LİSANS TEZİ