Tekstilin Tanımı ve Tekstil Malzemeleri
Tekstil Latince kökenli “textilis” kelimesinden dilimize teknik bir kelime olarak girmiştir. Dokumalar anlamına gelen ve Arapça bir kelime olan “mensucat” ile eş anlamlıdır. Tekstil, genel olarak dokunmuş kumaş anlamında kullanılmakla birlikte esasında elyaftan başlayarak iplik ve kumaşın elde edilmesiyle çeşitli alanlarda kendisine yer bulan, çoğunlukla da giyim ürünlerine kadar devam eden tüm üretim süreçlerinden oluşmaktadır.
Tekstil terimi, tekstil tarihi kapsamında şöyle tarif edilebilir: Bitkisel ya da hayvansal kaynaklardan elde edilen liflerden çeşitli yöntemlerle iplik üretimi, dokuma, örme, deri ve keçe elde etme süreçlerini, bu ürünlere uygulanan boyama, baskı, dikiş gibi teknik işlemler ile her türlü sanatsal çalışmaları içeren bir kavramdır. Modern anlamdaki tekstil tanımına, yapay yollardan elde edilen liflerle bunlara uygulanan sentetik boyama ve diğer teknik işlemler de dâhil edilir ancak bunlar konumuzun dışındadır. Tekstil üretiminde kullanılan bu hammaddeler, modern tekstil ürünlerinin ortaya çıkmasına kadar geçen süreçte, Türklerin yaşadığı bölgelerde hem üretimin hem de ticaretin konusu olmuştur.
Tekstil üretimi ise insanlığın en eski uğraşlarından biri olup başlangıcı belirsizdir. Tekstil ürünleri, arkeolojik buluntular içinde yapısından dolayı hızlı bozulan ürünler arasında yer almaktadır. Bu yüzden ele geçen kalıntılar çok az ve çok değerlidir.
Tekstil üretimi denince akla daha çok dokuma üretimi gelmektedir. İlk dokumalar Neolitik dönemde bitki saplarından sepet, halat, hasır gibi gündelik yaşamda kullanılan eşyaların üretimiyle başlamıştır. Dünyanın çeşitli bölgelerinde yapılan kazılarda çok eski dönemlere ait dokuma işlemlerinde kullanılan pişmiş toprak, taş, kemik vb. malzemelerden yapılmış olan ağırşaklar bulunmuştur. Bunlardan başka makaralar, dokuma tezgâhı ağırlıkları, tarak ve mekik gibi malzemeler gün yüzüne çıkarılmıştır. Ele geçen bu aletlerden genelde tekstil üretiminin özelde dokumacılığın o bölgelerde yapıldığı anlaşılır.
Tekstil tarihçileri eğirme ve dokumanın ortaya çıkmasından önce, yünün keçeleşme özelliğinden yararlanılarak elde dilen keçenin kumaşların atası olabileceğini düşünmektedirler.
Tarihin ilk dönemlerinde dokuma yapmak için ihtiyaç duyulan hammadde, evcilleştirilen koyunların yünlerinden sağlanmıştır. Sonraki süreçte, başta keten, kenevir ve pamuk olmak üzere tarımı yapılan bitkilerin liflerinden de yararlanılmıştır. İlerleyen zamanlarda hayvansal bir elyaf olan ipek devreye girmiştir. Böylelikle ipek estetik anlayışın ve ticaretin odağında önemli bir meta olarak yerleşmiştir. Çok değerli olan bu hammaddeden elde edilen ürünler çeşitli dönemlerde paranın yerine de kullanılmıştır.
Anadolu coğrafyasının tekstil üretimi ve ticareti bakımından zengin bir geçmişi vardır. M.Ö. 6000 yıllarında bu coğrafyada dokuma yapıldığını gösteren delillere sahip olmakla birlikte elde edilen dokuma parçalarının elyaf cinsi ve nasıl dokunduğu hakkında kesin bir şey söylemek oldukça güçtür. Orta Karadeniz bölgesinde yer alan Samsun İkiztepe Höyüğü’nde, Tunç Çağı’na ait seramik fırınlarının çevresinde, dokuma tezgâhı kalıntıları ve çok sayıda ağırşaklar bulunmuştur. İkiztepe’nin bu dönemde dokumacılıkta önemli bir yerleşim yeri olduğu açıktır.
Denizli’nin Çivril İlçesi’nde yapılan kazılarda ise 4000 yıl öncesine ait dokuma tezgâhı parçaları, tekstil ve aksesuarlara ait buluntular tespit edilmiştir.101 Bununla birlikte Anadolu dışında Kıbrıs, Girit Adaları ve Yunan Yarımada’sında M.Ö. 5500 yıllarından başlayarak dokuma buluntularının ele geçmiş olması, bazı belirsizlikler olsa da dokumacılığın en erken Anadolu’da ortaya çıktığını göstermektedir. Dünyanın çeşitli bölgelerinde dokuma üretimi için yün, pamuk, ipek, deri gibi benzer tekstil kaynakları kullanılmıştır. Kayseri ve çevresi de hayvansal kaynaklardan dokuma elde etmek için tarihi dönemlerde elverişli bir bölge olmuştur. Tekstil kaynaklarından koyun ve keçi gibi hayvanlardan elde edilen yünlerin iplik ve kumaş hâline getirilmesiyle ilgili tarihi bilgiler de oldukça eski dönemlere dayanır. Tekstil kumaşını üretmek için dokuma işlemine, dokumanın yapılması için ise ipliğe ihtiyaç vardır. Dokuma işlemi iplik üretmekle başlar. İlk çağlarda ipliği eğirmek için kullanılan ilkel iğler kullanılmaktaydı.
M.Ö. 1900’larda, Mısır’daki bir mezarın duvar freskinde, bir kadının iki ayrı kaptan gelen ipleri, bir el örekesi yardımıyla büktüğünü gösteren tasvir, dokuma açısından önemlidir. Anadolu’da ise Asurlular, Kayseri ve çevresinde yer alan Kapadokya kentleriyle yoğun ticari ilişkilerde bulunmuşlardır. Asur kumaşçılarının Kapadokya’da kumaş dokuma sanatının gelişmesine etkili oldukları, siyah kumaş ve chiton kumaşların alımsatımının yoğun olduğu belirtilmektedir. Ancak bir tekstil hammaddesi olan yapağı (koyunyünü) söz konusu olduğu hâlde bir başka dokuma hammaddesi olan tiftik ya da tiftikten dokunan kumaşlara ilişkin bir bilgi yer almamıştır.
Dünyanın en eski endüstriyel sanatlarından biri olan eğirme, giysi elde etmenin ilk temel işlemidir. Babillerde yün liflerinden basit bir şekilde eğirilen iplikler, el tezgâhlarında dokuma kumaş hâline getirilmiştir.
Susa’da Neo-Elamite döneminde (M.Ö. VIII. ve VI. yüzyıl ortaları) iplik eğiren bir kadın kabartması bulunmuştur. Fransa’da Louvre Müzesi’nde sergilenen bu kalıntı, Doğu’da kişisel ev ortamında iplik üreten bir kadının ender görüntülerinden biridir (Ek 1). Bu çabalardan sonra ortaya çıkan dokuma, temel olarak birbirine dik konumdaki iki ipliğin sepet örgüsünde olduğu gibi birbiri arasından geçirilerek sıkıştırılmasına dayanmaktadır. Bu süreçle ilgili ilk dokuma tezgâhları başlangıçta düşey, daha sonra ise yatay olarak gelişmiştir. Yatay tezgâhlar daha uzun metrajda kumaş dokuma ihtiyacını gidermek için elverişli olmuştur.
Sonraki dönemlerde yatay tezgâhlar çerçeveli el tezgâhlarına dönüşerek sanayi devrimine kadar kullanılmıştır. Orta Asya’da Türklerin yaşadığı bölgelerde yapılan kazı çalışmaları sayesinde çeşitli dokuma türleri ortaya çıkarılmıştır. Bunlardan elde edilen bilgiler sayesinde Türk dokuma kültürünün yakın benzerlerini Anadolu’ya kadar takip edebilmekteyiz. Nejat Diyarbekirli Orta Asya’da Hun sanatından bahsederken Noin-Ula’daki kurganlardan çıkan bulgulara dayanarak giyim eşyaları, çadırlar, döşemelikler, at koşum takımları vb. tekstil ürünlerine temas etmiştir.
Hunlar yaşadıkları çevrede yün, ipek, deri gibi malzemeleri kullanarak çeşitli tekniklerle tekstil ürünleri üretmişlerdir. Selenge Nehri kıyısında 25. Noin-Ula kurganından çıkan bir dokuma parçası üzerinde görülen Hun portresinin yüzü, tip olarak batı Türkü’nün ifadesini taşımaktadır.
Bu Hun kağanı portresi ipek üzerine nakışla yapılmıştır. Bunları üreten bozkırın göçebe sanatçısı, eserlerini yerleşik uygarlığın sanatçısından farklı yönde ifade edebiliyordu. Her gün elinin altında bulunan taş, maden, ahşap, dokuma gibi kendi dünyasına giren malzemeleri süssüz hayal edemiyordu. Eşyalara renk, biçim ve estetik katma kaygısı, Diyarbekirli’ye göre sanat anlayışına kişilik kazandırmış başka ulusları da etkilemiştir.
Tekstil üretimi yapmak için kullanılan iplikler yün, keten, kenevir, pamuk, ipek gibi liflerden elde edilmekteydi. Soğuk bölgelerde yaşayan insanlar yün, hayvan postu ve hayvan kıllarından yararlanırken, sıcak bölgelerde yaşayan insanlar başta pamuk olmak üzere bazı bitkilerin iplik hâline getirilmiş liflerinden yararlanmaktaydı. XI. yüzyılda Firdevsi’nin Şehname’sinde, Cemşid’in taç giyme merasimi anlatırken tekstil üretiminin temel işlemlerinden şu şekilde bahsedilmiştir: “Diğer elli yılda savaş günlerinde giyilecek elbiseleri yapmak fikri aklına düştü. İbrişim, keten, kıl ve ipliği büküp kıymetli kumaşlar dokudu. İnsanlara hem eğirmeyi hem bükmeyi hem de atkı ve çözgü ile kumaşın nasıl dokunacağını öğretti. Dokuma işlemi bittikten sonra insanlar ondan, kumaşın nasıl yıkanacağını ve dikimin nasıl yapılacağını öğrenmeye başladılar”