Osmanlı dokumacılığı, kendi oluşturduğu özgün nitelikli ürünlerini vermeden önce çevresinin gelişmiş bir dokuma sanatının mirasçısı olmuştur. Osmanlıların fetihten önce ve sonra Bizans saray teşkilatından ve özellikle törenlerinden etkilendiği bilinmektedir.
Bununla beraber Osmanlı Dokuma Sanatındaki asıl etkiler hiç kuşkusuz Anadolu Selçukluları ve Beylikleri devri dokumalarından kaynaklanmaktadır. Dokuma Sanatı, Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasî, iktisadî, sosyal ve ticarî hayatında çok önemli bir yer almıştır. Bir saray sanatı olarak devlet hazinesine büyük gelir ve kâr sağladığı için gelişmesini devlet kontrolü altında sürdürmüştür. Bursa, Edirne, İstanbul İhtisap Kanunnâmeleri ile esnafın uyması gereken kurallar belirtilirken, en geniş yer dokumacılara verilmiştir. Kumaşlarda kullanılan ipek, altın ve gümüş tellerin miktarı ve dokumanın bütün safhaları sık sık kontrol edilmiştir. Özellikle 1502 tarihli Bursa İhtisab Kanunnâmesi’nde ipekli dokumalarda ipeğin hammaddesinin elde edilişinden, bükülüp bonaymasına kadar neler yapılması gerektiği ve standartlar; dokumanın çatısını oluşturan çözgü ipliklerinin uzunluğu, tel sayısı, tel aralığı, gramajı, bu tellerin ipek kuruduktan sonra bükülüp boyanacağı, kırmızı boyada kullanılacak lâk miktarı ve uygulaması belirtilmiştir.
Topkapı Sarayı arşivinde bulunan “Ehl-i Hiref defterlerine göre dönemin lonca örgütleri içerisinde en kalabalık olanı dokumacılardı ve “kadifeci”, kemhacı”, “futacı” gibi hirefleri oluştururlardı. Dokuma loncaları diğer sanat dallarında olduğu gibi Kethüda, Yiğitbaşı, İşçibaşı ve iki ehlihibre’den oluşan bir örgüt olup, grubun başında bir şeyh bulunurdu. Şeyh, herkesin hürmet ettiği okur-yazar ve mali işleri yöneten, ondan sonra gelen kâhya ve kethüda ise mesleğin zirvesine çıkmış tecrübeli eski bir usta, yiğitbaşı da kahyadan sonra gelen söz sahibi ve düzeni sağlayan kişiler olmuştur. Bu idari grubu kadı onaylayıp kayıt ederdi.
Bu örgütün başlıca görevi yerinde kontroller yaparak hileleri engellemek, kalitesiz, eksik işlenmiş kumaşı piyasaya çıkarmamak, kalitesi iyi olanı da mühürlemekti. Aynı zamanda çırakların kalfalığa, kalfaların ustalığa terfileri için yapılan sınavları kontrol etmek de bu kurumun görevleri arasındaydı. Dokumacılık ve dokuma ürünleri ile faaliyet gösteren esnaf gruplarına ait görüntüler Osmanlı minyatürlerinde de yer almıştır. 1400 – 1600 arası dönemde Anadolu, ürünlerini Balkanlar’a Karadeniz’in kuzeyine ve Batı ülkelerine ihraç eden bir tekstil üretim bölgesi haline gelmiştir.
Fatih Sultan Mehmet’in emri ile Osmanlı kumaşları, Venedik’li ve Cenova’lı tüccarlar eliyle İtalya üzerinden Fransa, İngiltere, Almanya, İsveç, Polonya ve İskandinavya’ya sevk edilmeye başlanmıştır.
Bununla birlikte imparatorluğun toprakları üzerinde değişik yörelerde, çeşitli türlerde kumaş imal eden merkezler oluşmuştur.
Yünlü kumaş dokumacılığında; Ankara, Tosya, Koçhisar, Erzurum, Erzincan, Antalya, Selânik, Filibe, Lofça, Tırnova, Şumnu, Samakov ve İstanbul, İpek kumaş dokumacılığında; başta Bursa olmak üzere Bilecik, İstanbul, Aydos, Edirne, Konya, Menemen, Sakız, Musul, Halep, Şam, Bağdat, Pamuklu kumaş dokumacılığında ise; yine başta Bursa olmak üzere İstanbul, Denizli, Alaşehir, Adana, Antalya, Urfa, Diyarbakır, Antep, Mardin, Musul, Bağdat ve Halep kentleri başı çeken merkezler olmuştur. Dokumacılığın çini ve seramik gibi uzun zamanda gelişen ve geniş organizasyon isteyen bir sanat kolu olması, hammaddeye bağlı üretimi ve ustalık gerektiren işlemlere sahip olması nedeniyle dokuma merkezlerinin asırlar boyu aynı yerlerde devam ettiği görülmektedir. Arşiv belgelerinde sözü edilen kumaşların çoğu günümüze ulaşmamıştır. Bununla birlikte eski kumaşların, dokundukları şehirlere, kullanılan malzeme ve tekniğe ve hatta şahıslara göre isimler aldıkları görülmektedir.
Kumaşlar dokundukları şehre göre; Halep kumaşı, Bursa kumaşı gibi, kullanıldıkları yere göre; Trablus kuşağı, Konya sevaisi gibi, şahıs isimlerine göre; Hacı Ali bezi, Bakkaloğlu işi, Selimiye gibi adlar almışlardır. Tekniklerine göre adlandırılanlar çoğunlukta olup başlıcaları; kadife, çatma, kemha, seraser, atlas, canfes ve kutnu’dur. Renk sayısına göre adlandırılanlar; serenk, heftrenk, desenine göre adlandırılanlar ise; gülistanî, çınarlı, benekli gibi kumaşlardır.
Pamuklu dokumaların ve pamuk-ipek karışımı kumaşların Osmanlı toplumunda giyim kuşam ve döşemelik olarak geniş bir kullanım alanı vardı. Saray eşya defterleri, ölmüş kimselerin mahkemece saptanan eşya listeleri (terekeler) ve gümrük ruznâmçe kayıtları bunu açıkça ortaya koymaktadır. Sarıklarda ve kadın başlıklarında kullanılan tül ve tülbent çeşitlerinden, şalvar, kaftan, iç çamaşırı, yorgan, mendil ve yağlıklardan hamam peştamalı ve havlulara, yastık ve minderlerden duvar ve kapıların askı ve perdelerine kadar çeşitli eşya, pamuklu bez ve kumaşlardan yapılırdı. Bu geniş talep, memleket içinde, köylerde ve kentlerde çok çeşitli ve yaygın olan el dokuma sanayi ile karşılanırdı.
Anadolu’da pamuklu kumaş sanayiinde uzmanlaşmış belli bölgeler, iç talebi karşıladıktan sonra bir dereceye kadar dış pazarlar, özellikle de pamuk yetişmeyen kuzey memleketleri ve Avrupa için üretim yaparlardı. Üretim ve ticaret boyutları ile pamuklu sanayii hububattan sonra ekonominin en önemli sektörünü oluşturmaktaydı.
İstanbul, Kastamonu, Amasya, Sinop, Kayseri ve Konya gibi pamuklu sanayi merkezlerine pamuklular ham olarak gelir, orada boyanır, cendereye çekilir ve sonra tam mamul olarak ihraç olunurdu. Örneğin büyük bir pamuklu yapım bölgesi olan ve Isparta, Burdur, Eğridir, Borlu, Senirkent, Ağlasun’u kapsayan Hamid-eli’nden bürümcükler Bursa’ya gelir, burada boyanırdı. İstanbul’a Gelibolu, Manisa, Bergama, Kırkağaç, Akhisar bölgesinden ham pamuk ve pamuklu gelirdi. Kayseri, Tokat, ve Amasya’da büyük boyahaneler vardı. Bu şehirlerde aynı zamanda gelişmiş pamuklu el sanayi bulunmaktaydı. Pamuk yetiştiren bölgelerden, yani başlıca Batı-Anadolu, Hamid-eli, Silifke, Beypazarı ve Yeşilırmak vadisinden bu büyük merkezlere pamuk veya pamuk ipliği ithal olunurdu.
Pamuklu dokumalar içinde en çok adı geçenler; bez, mendil, tülbent, basma, yazma, kutnu, alaca, meydaniye, bogasi ve kirpasdır.
Bez: Hemen her bölgede dokunan ve günlük ihtiyaçları karşılamak üzere üretilen pamuklulara genel olarak verilen addır. Dokunduğu yerin adıyla anılırlar. Yatak çarşafı, iç çamaşırı, gömlek yapımında kullanılan bu dokuma Nazilli, Soma, Ereğli, Akhisar, Sinop, Urfa, Diyarbakır, Şile ve Rize bezleri (feretiko) olarak isim yapmıştır.
Mendil: Bugün Kastamonu ve çevresinde hala dokunan kumaşa verilen isimdir. Pamuk ipliği ile ağırlıklı olarak kırmızı, mavi renklerde ve kareli olarak dokunan kumaşlardır.
Tülbent: Pamuklular arasında sıkça adı geçen ince, seyrek dokularıyla ve yumuşak olmalarıyla dikkati çeken kumaş çeşididir.