Gündelik Hayatta Erkek Giyimi
Osmanlı toplumunda kişilerin giyim kuşamı ile hangi toplumun özelliklerini barındırdığını anlamakla beraber giyim bu yönüyle önemli görsel iletişim dili olarak da kabul edilmiştir.
Osmanlı erkekleri gündelik hayatta altta şalvar, üstte gömlek veya iç entarisi, üzerine kısa kaftan (ceket tarzında) veya uzun kaftan giyerdi. Ayaklarına tulumbacı yemeni veya ökçeli, altı kalın köseleli, çivili yemeni adı verilen arkaları basık ayakkabılar giyerlerdi. Burun kısmı sivri kesimli, deriden yapılan, topuk ve yan kısımlarına ip geçirilerek ayak gibi şekil verilen çarık, köylü halk arasında giyilirdi.
Tenlerinin üzerine, hem önden hem de arkadan kapalı bir don giymektedirler; gömlekleri uzun olup donun üstünde aşağı düşmektedir; gömleğin üstüne topuklara kadar inen, dar kol ağızları olan ve elin sırtını kaplayan yuvarlak bir kısmı bulunan, doliman (dolama) denilen entarileri giymektedirler. Bu dolama bez, saten, tafta veya gümüş halkaları olan veya üç parmak genişliğinde deri bir kemer sarmaktadırlar. Dolamanın üzerine Ferace giymektedirler.
Tournefort tarafından tasvir edilen feraceye çoğu zaman kaftan denilmektedir, bu giysi parçası Türklerin olanakları olduğunda çok lüks olmasını istedikleri elbisedir. Bunlar, İngiltere, Fransa, Hollanda yünlü kumaşlarından olup, alacalı, misk rengi, kahverengi veya zeytin yeşilidir ve eskileri gibi topuklara kadar inmektedirler.
16.yüzyılda Kanuni devrinden beri ara ara Türkiye’ye gelen ressamlardan biri olan Silvestre’nin Gentil homme Turc ismini verdiği bir eserini resmederek Osmanlı sivil hayatındaki erkeklerin giyim kuşamına dikkat çekmektedir.
Sayfa 120’de şekil 80’deki beyin başındaki kavuktan anlaşıldığı üzere henüz kâtibi olmamıştır. Başındaki bu kavuk kâtibi olabilmesi için daha küçülmesi gerekli. Üzerinde kolları koltuk yırtmaçlarından arkaya atılmış bir kaftan ve bunu içinde sıkma kollu, beli sırma kemerli önü belinden bir karış aşağıya kadar sık düğmelerle ilikli bir kaftan var; hiç şüphesiz bu entarinin altında bir çakşır var. Elindeki asa göğüs hizasına gelecek kadar uzundur. Bu tarz asalar Avrupa’da da modaydı. Ayaklarında mest ve kundura var.
Sayfa 121’deki şekil 81. Silvestre’nin albümünden alınan bu resimde sokak çorbacısını görmekteyiz. Omuzları sarkık kollu bir yelek ve içine giymiş olduğu mintanın önü açık düğmeli altında da bir çakşır var, ayaklarına ince bir mest giymiştir.
Sayfa 122’deki Şekil 82 Buhari’nin minyatürlerinden olan bu resimde genç bir delikanlıyı görmekteyiz. Üzerinde mat yeşil kenarları ve yakası siyah samur kürklü dış giysisi vardır. İçindeki entarisi yeşil ve onun altındaki içliği sarılı pembelidir. Ayaklarına sarı mest giymiş olarak tasvir edilmiştir.
18.yüzyıl erkeklerine baktığımızda onlarda aynı kadınlar gibi yaz kış kürkle gezdikleri görülmektedir. Şehirliler, köylüler sivil halk veya ordudan ya da saraydan olsun fark etmeksizin her mevsim kürkten entariler giyilirdi. Her tebaadan insanın mevsimine göre ayrılmış kürkleri vardı.
18.yüzyılda kadınlar gibi erkeklerde her mevsim kürk giyerdi. Halkta bu geleneğe uyardı. Senenin belirli dönemlerinde dış giysilerinde değişiklik yaparlardı.
18.yüzyılın son döneminde çıkan İstanbul’da moda olan bir giyim şekli vardır. Cezayirli denizciler sayesinde Osmanlıda moda haline gelmiş ve yaklaşık 20 yıl kadar sürmüştür. Cezayir kesimi denilen giyim sanat tarihçisi Hülya Tezcan şu şekilde anlatmıştır: “İstanbul’da şehrin bıçkın gençleri arasında hakim olan Cezayir kesiminin en önemli özelliği bacakları açıkta bırakan dizüstü çakşır ile yine çıplak tene veya ince bürümcük gömlek üzerine giyilen, boyu göğüs altı hizasında küçük kısa bir cepkendir. Baş ve bele en iyi Hint kumaşlarından, şallardan sarık ve kuşak sarılır.
Bu kıyafeti giyenlerin yalın ayak gezmeleri modaydı. Ancak ayaklarına bir şey geçirmek isteyenler ‘Galata kalyoncusu yemenisi’ denilen, arkası kısa, topukları gösteren yemeniler giyerdi. Yüzü de çok dar olan yemeniler, ancak ayak parmaklarının aralarını örterdi. Önce bıçkın delikanlılara ait olan giyim tarzı, daha sonra zengin çocuklarına ve beyzadelere de yayılmıştı. Bu modanın giderek yayıldığını halkın ve gençlerin birbirinden görerek cehalet ve edep noksanlığıyla bu giyimi devam ettirmiştir diye yorumluyor tarihçiler.
17. ve 18. yüzyılda erkek giyim kuşamında belirli kalıpları kadınlarda olduğu gibi erkeklerde de saray belirlerdi. Her kesimin kendine ait bir giyim kalıbı vardı ve buna uymak zorundaydılar. 17. yüzyılda eski gelenek sürdürülmeye devam etse de 18. yüzyılda erkeklerin giyim kuşamında üst giysilerin kalıplarında ve kullanılan kumaşlarda farklılara rastlanmıştır.
T.C. BEYKENT ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TEKSTİL TASARIMI ANASANAT DALI
TEKSTİL VE MODA TASARIMI SANAT DALI
Yüksek Lisans Tezi
Tezi Hazırlayan: Tuğba TUTAL
İstanbul, 2018